İçeriğe geç

İnecek Var! Yazılar

Carga la Tromba Edebiyat !

Psişik Mevzular 61, ” Yooo, Hemen İtiraz Etme Bi’düşün! “

Hani güle oynaya kazanan kimseler vardır; gün gelip de biriktirdikleri ellerinden gidince ağlar dururlar ve teselli bulamazlar; işte, bu yatışmak bilmeyen canavar da beni o hale getirmişti. Üzerime geliyor ve beni yavaş yavaş güneşin sustuğu yere doğru itiyordu. Dante Alighieri – İlahi Komedya Frederik ORTANCA. Şehirde doğdu, şehirde büyüdü, şehirde öldü. Şimdilerde ise bilmem ne vilayetinin bilmem ne ilçesine bağlı ata toprağı Ortanca köyünde nefes alıp vermekte. Anlatılsa dahi herhangi bi’duygu değişikliği gerçekleştirmeyecek hikâyelerin ortalamasıyım diye övünen/hayıflanan biri Frederik Ortanca. Neye benzediği hakkında fikir edinmek isteyenler gözlerinin önüne sadece istediğinde kalkıp yürüyebilen bi’sepet getirmeye çalışmalıdır. Frederik’in hayatında beklenmeyene yer yoktu. Ne bi’hayvanın başını okşadı ne de bi’hayvanın saldırısına uğradı; bi’kaç sinek ısırığı saldırıdan sayılmazsa tabbii. Birine kafa atmışlığı da, bi’kıza…

Yer Çekimi Derimi Yıpratıyor

  Yer çekimi derimi yıpratıyor… Sahipliğim, helmelenmiş yorgunluğuma, Sapır sapır dökülen gençliğim; Aitliğim ise geçmişime prangalı, Geride kalanların sızlıyor vicdanları. Zihnimde bir miktar karıncalanma Ve kıyılarındayım yalın ayak…   Ay’ın çekim gücü saçlarımı kabartıyor… Kaslarım seğiriyor, asabım daima bozuk. Gündüz uykuları verimsiz, Gecelere ayıracak pek vaktim yok. Bu gezegenin çekilmezliği, Her şey kurmaca ve razı olduk sıtmaya Tozdan dumandan ferman okunmuyor…   Uzak gezegenler yüzünden renk körüyüm… Derine batmış, derinliği kaybetmişim, Karanlık odalarda uykumu zehretmişim Ama zamanı gelince dökülür cümlelerim. Kasıntılar içinde savruk, Yaşama tutunmak için telaşlı, Nihayet, düşünceleri içinde ürkek bir sersemim.          

Kekeme-II

“çoğu zaman pek zayıf bir kelimecik, güçsüz omuzlarına taşıyamayacağı yükler yüklenir…” Her şeyden kaçıp geldiğim bu göğü siyah, simsiyah, bu yeri sarı, sapsarı “dünyada”, her satırda aranmaktan yoruluyor insan. Kimseler görmesin diye duvarın arkasında, gizli gizli ve hızlı hızlı sigara içer gibi saklanmaktan, kendimi de koyduğum yeri unuttum. Herkesi ve her şeyi kelimelerle sırlamak kolay. Ben kendimi koyduğum yeri unutmuşken, yine de kendimi bir yerde ele veriyor olacağım ki; oradan birisi, bir kelimeyi kaldırıyor ve işaret parmağını tam alnıma hedefleyerek “işteeee” diye bağırıyor, “işteee oradaaa!” Yalvarıyorum susması için. Bir yandan öfkeyle dişlerimi sıkarken diğer yandan da korkuyorum herkes başıma üşüşecek diye. İşaret parmağını sallarken bağırmaya devam ediyor; “istediğin kadar duvarın arkasında sigara iç, seni tanıyamayacağımızı mı zannettin, duman senin ciğerinden…

Ceket ve Perde

-Başım sıkıştığında, çatıların arasından dağları ararım. “Ben böyle ölmeyeceğim” diye diye… -İnsan ne vakit “ben böyle ölmeyeceğim” dese, aslında istemediği bir ölümün istikametinde gidiyordur Ali. -Bilemiyorum. -İnsan, içten içe bilir aslında -Nasıl yaşamam gerektiğini inan bilmiyorum. Sen biliyor musun sanki? -Çok bir beklentim yok benim yaşamaktan yana. Evleneyim ve iki çocuğum olsun istiyorum. İlki kız olsun. Onu ben büyütürüm. İkincisi ise erkek olsun. Onu da anasıyla ablası büyütsün istiyorum. -Oğlanı neden anneyle ablaya bıraktın? -Baba ile oğul arasında bitmek bilmeyen ve söylenmeyen cümleler olsun istemiyorum. -Nasıl oluyor o? -Erkek çocuğun, babasıyla izah edilemez bir bağ olduğunu düşünürüm hep. Bu belli bir yaşa kadar çocukta, babasına karşı söylenmeyen cümleler olarak kurulur, hep içinden ve içinde babasına hitap eder. Belli bir yaştan…

Karşılaşma

Çakmağı ilk çakışta yakamadı. Hızlı hızlı sallayıp tekrar denedi. Çakmak yine yanmadı. Sırt çantasındaki kibriti çıkardı ve sigarasını onunla yaktı. Derin bir nefes aldı. İşte yine aynı şey oldu. Vazifesini hiç aksatmayan o sebepsiz sıkıntı, her sabah doğan güneş gibi göğüs kafesinde doğdu ve boşluğa kaykılarak oturdu. Dumanı, soğuk havaya var gücüyle üfledi. “Sigarayı ilk içtiğim günden beri yanımda taşıyorum bu sıkıntıyı. Köşe bucak kaçılan kuytuda, bir yandan kibriti yakmaya çalışırken diğer yandan etrafı kolaçan eden lise talebeliğimden kalma tedirginlik, göğsümde bir iz olarak bu yaşıma kadar geldi sanki.” diye düşündü. Sonra bir nefes daha aldı. Gar binası kapısının camında yansıyan yüzüne baktı. “Keşke…” dedi sesli bir şekilde. Dumanı soğuk havaya vurur gibi bir kez daha üfledi. “Keşke…” dedi sadece…

Psişik Mevzular 60, ” Kim Kaldı? “

Bilenler bilir, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu mimarları arasında yer alan İttihadçı kadronun önemli kısmı İstanbul’un Abide-i Hürriyet Tepesi diye anılan bölgesindeki anıt mezarda medfundur. Her ne kadar anıt mezara olan saygısızlık tükenmek nedir bilmeyen İttihadçılar’ın haklı tepki ve ısrarlarıyla azalmış olsa da, tam olarak gereken ihtimam ve taz’im henüz temin edilebilmiş değil. Zaten beyan etmek istediğim husus da bu değil zaten. Yine, bilenler bilir… Bu Yüksek Türklerin medfun bulunduğu anıt mezarın ziyaret saatleri adeta ziyaret edilmesin saikiyle düzenlenmiştir.  Hafta içi çalışanların “mecburen” hafta sonu gidebildikleri anıt mezar yaz kış fark etmeksizin saat:16.00 itibariyle göz kapağı disiplini ile kapanıvermektedir. Beyan etmek istediğim husus bu da değil maalesef. Bi’keresinde saat 16.12 itibariyle anıt mezarın kapısında ancak olabilmiş, ziyaret saati sona erdiği için içeri…

Endişesizler

Cenazede saf tutmuş, namazı yanlış kılmamak için gözlerini bir sağa bir sola çevirerek etrafını kontrol ediyordu. Bir an evvel çıkmayı düşünüyordu. Aklı, avlunun dışındaki tezgâhta gördüğü kavunlarda kalmıştı. “Kavunlar da iyiye benziyor. Zaten yandık öğlenin sıcağında, şöyle iyilerinden götürüp kesip buzluğa atacağım hemen.” diye düşünürken birden sorulan soruya “helal olsun” diyerek katıldı. Ölüyle arasında iki saf varken, ölümle arasında fersah fersah uzaklıklar vardı. Tabut başında kavun kokusu almanın hayata sıkı sıkıya sarılmakla da bir ilgisi yoktu bu adam için. Kendisi ve arkadaşları ölmediği sürece bütün ölüler ehemmiyetsiz ve normaldi. Bencilliğinden değildi asla bu düşüncesi. Mutluluk ya da acı verici vakalar kendisiyle etkileşime geçmeden, bunların muhakemesini yapma ihtiyacı duymazdı. Bi’nevi o pırıl pırıl zihnini bunlara yormazdı. Kendisini, kendisinden başka hiç kimsenin…

Psişik Mevzular 59, ” Herhangi Bi’ağacın Acınası Kuruluktaki Tek Dalının Mihmandarlığında Mazbut Bi’kırmızı Balon ile Hırçın Bi’Türkuaz Uçurtma’nın Konuşamamaklığına Dair “

Bambaşka dillerin konuşulduğu coğrafyalardan başlayan, uzun, süratli ve sert ani iniş ve çıkışlarla geçirilmiş bi’yolculuğun gaddarca yoğurduğu Hırçın Bi’Türkuaz Uçurtma’nın; herhangi bi’özelliği bulunmayan herhangi bi’ağacın acınası kuruluktaki tek dalına palas pandaras çakılması; ne o ağacın ne o ağacın kuru dalının ne de bu satırları okuyanların umurlarında olmayabilir. Ki bunu son derece normal karşılamak da son derece normal karşılanabilir. Keza, hava sıcaklığının dahi zerre değişmediği haliyle sadece saniyeler süren aheste, naif bi’yolculuğun okşamalarıyla terbiye edilmiş Mazbut Bi’kırmızı Balon’un; herhangi bi’özelliği bulunmayan herhangi bi’ağacın acınası kuruluktaki tek dalına pıt diye takılması;  ne o ağacın, ne o ağacın kuru dalının ne de bu satırları okuyanların umurlarında olmayabilir. Ki bunu son derece normal karşılamak da son derece normal karşılanabilir. Fakat;  Bulundukları bu sıkıcı ve…